2 Nisan 2010 Cuma

Siyahi Dergisi Mülakatı



Mülakat Eren Barış tarafınan, Rafet Arslan ile 2006 Ekim ayında yapılmıştır. Mülakatın da içinde olduğu 'özgür eğitim' dosyası Siyahi dergisinin 8. sayısında (ocak 2007) yer almıştır.



Metin dönemin ruhunu ve dipten gelen dalganın gelişim evreleri hakkında aydınlatıcıdır....

SÖYLEŞİ
1- Rafet, sen sokakta büyüyenlerdensin kimi zaman yerin olmadığı için hastanede bile yattığını biliyorum. Ama bu süreçte ve yersizlikte ana güç verenin(umut değil sanırım bu) okuma kültürünün olduğunu düşünüyorum. Senin herhangi bir üniversite veya başka bir diploma yok hayatını direkt ele geçirmeye çalışanlardansın...
Sokaklarda olmadım desem yalan olur. Bu tercih mi, mecra mı hayatın bize biçtiği bir rol mü orası karışık. Umutlu olmadığımızda esasında bir gerçek. Umutsuzluğun bizi inatçı ve aksi yaptığı da bir gerçek. Pratik hayatta bir şeyler kaybettikçe ruhsal hayatta farkında bile olmadan bazı cephanelerin artıyor. Belki de tam bahsettiğin gibi geçmişe dair okumalarımız burada cephane vazifesiyle karşımızdaki gerçekliğe karşı dövüşebilmemize yardımı oluyor herhalde. Herhaldesi fazla…

2- Genelde sanat konularına eğiliyorsun. Çeşitli yazılarını ve eylemlerini biliyorum. Sanat-hayat-politiklik arasında uçurum olmadığını bize söylüyorsun. Sanat senin için çekiç sanırım.
Yetişip bugünlere gelmiş Deleuzecü anlamda bir mücadele ya da savaş aygıtı olarak görülebilir. Sanatı ya da sanat kavramını kutsamak gibi bir amacım yok. Tam tersine bu kavramlar üstündeki haleleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Durumumuz sanatçı olmaktan çok savaşçı olmaya yönelik mütevazı çaba olarak da okunabilir.
Egemen olan kültür-sanat anlayışının dışında amatör, düzensiz, disiplinsiz üretimleri kışkırtmak, insanlara götürmek, tartışmak,tartıştırmak... Esasında bastığımız fanzinler kişisel öfkelerimizi, düşlerimizi, takıntılarımızı dile getirmek yanında bu kaygıları da taşıyor.

3- Peki hazırlayacağımız dosya konusuyla ilgili olarak “okulsuzluk” ve “liberter eğitim” konusunda neler düşünüyorsun, neler yapılabilir?
Althusser’den Foucault’ya kadar iktidar kavramına kafa yoran herkesin altını ısrarla çizdiği nokta okulun, eğitimin bir disiplin ve baskı aracı olduğudur. İktidar kurduğu sahte gerçeklik sistemini en küçük yaşlardan itibaren insanların ruhunda inşa edebilmek, sistemin yeniden üretim mekanizmalarını kanıksatabilmek için ilkokuldan üniversiteye kadar zorunlu eğitime ihtiyaç duyar. Örneğin sadece ülkemizde sadece ilköğretimin zorunlu gözükmesi meseleyi iyi açıklamıyor. Sistemin içinde var olabilmek, yükselebilmek için adı konulmamış bir zorunluluk olarak insanları okula istemeyerek de olsa devam etmesi gerekiyor. Karşımızda dikilen kavramların herhangi bir alternatif modelleri üretmeden eleştirmenin bir anlamı yok gibi. Buradaki soru küresel bir sistemin içinde ütopya mekanı olarak liberter eğitim araçlarını nasıl/ yaratacağımızla ilgilidir. Hayatın sıcağında sokakta düşe kalka kendini eğitmek var etmek de bir duruş ama, bunu eleştirel düşüncenin eğitim kurumuna karşı alternatif sunmamız imkansız. Toplum içinde büyük özgürleşme adaları yaratabildiğimiz sürece alternatif eğitim daha doğrusu okulsuz, disiplinsiz eğitim gibi olanakları gündeme getirebileceğiz sanırım.

Düzensiz fanzinde sürekli çocukları yazdığı metinlere yer açmamızı da senin yürüttüğün soruşturmayla yani liberter eğitimle bağlantı noktaları olduğunu söylemek de mümkün. Okullarda eğitim otoritesinin kukla modelleriyle hiçbir şey üretemeyen çocukların evlerinde oturup yazıp çizdikleri düş ürünlerini gündeme getirmek ve bu noktada sanatla hayat arasındaki çizginin en inceldiği noktada özgürleşmeci yeni bakış açıları da çıkarmamız mümkün.
Tam da burada esasında Foureir’in geliştirdiği “phalange” önerisine bakmak gerekir. Eğitim kurumlarının kaldırıldığı iş, oyun ve eğlencenin aynı anda aynı şey olduğu bir ütopik model ortaya atmıştı. Fourierci tutkulu birlikte ‘eğitim çocuğu sadece ğlencenin çekiciliği vasıtasıyla yönlendirir. Baba otoritesine de karşı çıkar, dinsel, ahlaki zorlamaları boşa çıkarır. Fourier’e göre ‘özgürlük konusunda kollektif eğitim gereklidir’.William Reich’tan 70’lerin Almanya’sında türeyen özgür komünlere kadar Foureir’in kafasındaki düşüncelerin küçük pratik yansımaları da hayata geçebilmişti. Arzunun baskıya alınmamasıyla düzensiz bir karnaval ritminde burjuva ve devletçi pedagojik anlayışlardan uzak modeller geliştirmemiz her zaman mümkün. 68 sonrası özellikle Alman deneyimi önemli ipuçları taşıyor. Anti-psikiyatri hareketinin başını çeken ve 1970’te Heidelberg üniverstesi psikiyatri kliniğinde bir grup hasta ve doktorca kurulan SPK’nın (Sosyalist Hastalar Kolektifi) ve Raf militanlarının yer aldığı, desteklediği özgür komünlerde çocuklara yönelik birçok alternatif hayata geçiyor. Kinderladen adını taşıyan bu otorite karşıtı kreşler deneyimini, 20 yüzylın başında ilgiltere de açılan Summerhill okul deneyimİ ve Fourier’le birlikte değerlendirmek doğru olacaktır.

4- İzmir’de çeşitli aktivitelerde bulunuyorsun. Fanzin, sergi vb. işlerin var. Düzensiz, Fanzin Fetus, Albemuth ve her yıl düzenlenen Düş Günleri etkinlikleri bunun içinde yer alıyor. Bunlardan bahsetsene biraz…

On beş seneden beri amatör anlamda yayıncılık ve yazın çalışmalarıyla debeleniyorum. Ama onların sanki daha bütünlüklü süreç olarak başlaması istikrarlı, ısrarcı bir biçimde var olmaları 2001’de İzmir’de benim de baş aktivistlerinden olduğum Bilim Kurgu toplantılarını başlattık. Hemen ardından 2002’de şu an 4 yılda 8 sayı çıkmayı başarmış Albemuth Bilimkurgu’nun macerası başladı. Garip bir rastlantı gibi gözükse de bilimkurgu adına başlattığımız çabanın İstanbullu sokak sanatçıları ile birlikte ortaklaşa sokak faaliyetlerine sebep olmasıdır. Düzensiz de tam da Antonin Artaud’un Sürrealist Devrimde delilere, çocuklara, meczuplara, amatörlere yaptığı düşleri ayaklandırma çağrısının sürdürücüsü olmaya çalışan sanat eylemidir. Sürrealizmin yanında devrimci gelenekten Dada ve Sitüasyonist Enternasyonal ile Sokak Sanatı gibi güncel sanat eylemlerinin üretimine yönelik bir kışkırtma çağrısıdır.
Sokaktaki sanat pratiği dışında ilkini şubat 2006’da yaptığımız sergiyle başlattığımız ve 2006’da Düş Günleri olarak hayata geçirdiğimiz resimle videonun, müzikle fanzinlerin yan yana geldiği küçük de olsa özgürleşme alanı yaratmayı amaçlayan etkinlikler. Aktif destekleme çabasında olduğum Düş Günleri 7-18 ekim tarihleri arasında Hayalbaz Sanat Derneği bünyesinde yapılıyor ve ülkenin çeşitli şehirlerinde, farklı disiplinlerde üreten genç insanlar yan yana getiriyor. Bu kapsamda bir fanzin sergisi ve Bilimkurgu work-shop faaliyetlerini de hayata geçireceğiz.
Sokakta yada akademinin dışında gelişen ‘alaylı’ sanat pratikleri, geleneksel, bürokratik eğitim anlayışı dışında varoluşların önemli bir örneğidir aynı zamanda. Ki Art Brut olayını da bu çerçevede düşünmek gerekir. Uzmanlardan, kurallardan,zorunluluklardan uzak gelişen sanat eylemi; iktidarın eğitimine karşı, liberter bir kanalı temsil eder. İş ve eğitim sürecinin göbek bağı kapitalist bir tuzaktır ve özgürlükçü hareket bu bağı kesemediği sürece hep güdük kalacaktır. Bu anlamda sadece güncel sanat pratiğinde değil, hayatın farklı alanlarında her türlü amatör, disiplinsiz, bağımsız, uzmanlaşmamış emeği ciddiye almak,öne çıkarmak gerekiyor.

5- Sanatta bir sürü ifade biçimi varken neden muhalif bir alan olarak bilimkurguyu seçtin? Korku polisiye gotik değil de neden bilimkurgu?
Bence; Bilimkurgu dün, bugün ve yarın üçgeninde bilişsel, yadırgatıcı, eleştirel ve özgürleşmeci alternatif sorgulamalara izin veriyor. Edebiyattan sinemaya, resimden heykele kadar farklı sanatsal ifade biçimleri üretebilen bir yeraltı sanat pratiği olarak da görülebilir. Bilimkurgu genelde kolaycı cevaplar üretmek yerine bilişsel ve yadırgatıcı bir tarz ile okurunu yada izleyicisini sarsmaya, düşünmeye sevk eder. Bu böyle giderse- sorusuna, hayallerin çok renkliliğini katarak yanıtlar arar. İnsanı, kozmostaki yerini, gezegenimiz dışındaki olası kültürleri araştırır, bilişsel sistemler kurup, yıkar.
Hollywood sinemasının popüler örnekleri ya da fantezi dediğimiz türle sıkça karıştırılırsa da bilimkurgu bugüne yönelik kaygıları geleceğe korku ve umutları aynı anda ifade edebilme imkanı sağlayan araçtır. Yakın ve şimdiye sızmış gelecek, iç uzay, ütopyalar, distopyalar, heterotopyalar, alternatif tarih senaryoları, eleştirel ironiler, paralel evrenler, analojik karşılaştırmalar yoluyla okurunu, izleyicisine bilimsel şüpheciliğe ve bilimcilikten şüpheciliğe açık bir düş evreni sunar. Ayrıca Bilimkugu benim için temsili demokrasinin de rafa kaldırıldığı, karanlık çocukluk günlerinde düş evreniyle bir yeni soluk ve hayata tutunma aracı,bir nevi yoldaş olmuştur.






ps: derginin tam içeriği şöyledir:


http://zinharpost.blogspot.com/2007/01/siyahi-8-kt.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder