2 Nisan 2010 Cuma

Tesmeralsekdiz-Sokak Sanatı- Dosya Sunum




SOKAĞIN SANATI DOSYASI- SUNUM
Ati’ye….
Sokak Nereye Düşer?
Tek, yekpare, donuk bir sokak yok… Sokak sonuçta farklı güçlerin politik, kültürel, ticari, cemaatsel vb. işgal etme, ele geçirme uğraşında olduğu bir jungle. Hayat denilen kurgunun Gerçek ile sınadığı bir alan, düğümlerin çözüldüğü bir saflaşma mekanıdır. Sürekli tekrarladığımız gerçek: herkes hayatı okuduğu yerden sokağa bakar.
Sokak kimseye hazır tezler, çözümler, formüller sunmaz. Tüm canlılığı, karmaşıklığı, iç içe geçmişliği ile başka mecraların olduğu gibi sanatında bir duruş olarak kendini göstereceği bir alandır.
Bu yüzden burjuva kültür yorumcusunun sokağa dair okumaları hep, Afrika’ya safariye gitmiş kent soylunun bakışlarını anımsatır. Bu bakış açısınca bir grafiti bile; bir tinerci çocuk, bir travesti yada bir şarapçı gibi ürkünç yada iğrenç olabilir.

Sokak Sanatına karşı, Sokağın Sanatı!
Küresel olarak street art olarak adlandırılan ve wooster kollektif üzerinden canlı örnekleri gün ışığına çıkan kavramı yaklaşık 3 yıl önce ‘sokağın sanatı’ olarak dilimize çevirmiştim. Bir çok metnimize giren ve şubat 2005’te ‘sokağın sanatı için yoldan çıkmış manifesto’ ile bir anlamda hayatta yankılarına rastlanan bu bakışı, ülkemizde kullanılmaya başlanan sokak sanatı kavramından ayırmak gerekiyor.
Bu gün wooster’ın kapsadığı üretim grafiti, stencil, afiş, sticker, wheatepaste, heykel, yerleştirme ve video gibi sokakta üretilen sanatsal üretimlerle sınırlıdır. Oysa sokağın sanatı perspektifi, bahsedilen bu üretimler yanında müzikten sokak tiyatrosuna, sokak edebiyatından fanzinlere geniş bir faaliyet alanını kapsar. Kendini sanat üretimine adamaz, sürekli aktivist bir tavra vurgu yapar. Hayat ile bağı olmayan bir sanatın elitist bir entelektüel egosal çaba olarak kalacağının bilinciyle…

Bu yaklaşımımızı hazırladığımız dosyaya da yansıtma uğraşında olduk. Çok sesli, katılıma açık, sokağın tüm renklerini sizlere ulaştırmaya çalıştık. Ülkemiz grafiti hareketinin duayeni Turbo yazıcılar ile sokak sanatı arasındaki ayrımın altını çizdi. Serhat Köksal 2/5BZ projesinin tüm canlılığını çok samimice özetledi. Bostancı underground’dan Erman sokak sanatının sırlarından birini açıkladı: ucuz malzeme ile eğlenceli işler üretebilme…
Genç şair Onur Akyıl sokağın sanatını ‘sınabileceğine inanılan her şeyin, sınanamaz oluşuna dair bir şenlik’ alanı olarak nitelendirdi. Ozan Çoruk ise sokak çalgıcılığı ile sokak sanatçılığı arasındaki ilişkiyi kendi deneyimi üzerinden sorguladı.
İstanbullu sokak sanatçısı Cins her zamanki açık sözlülüğü ile yaptığı işin içsel, ruhsal çıkışını belirtirken, bilmeden Sürrealist Londra Eylem Grubunun sokak sanatı ile sürrealizmin özündeki otomatizm arasında kurduğu bağlantının canlı bir örneği oluyordu. İzmirli Halil Vurucuoğlu ise aldığı sanat eğitimi ile uyguladığı sokak sanatı yöntemleri arasında çin Seddi olmadığını, aksine aynı sürecin farklı ifade biçimleri olduğunu ortaya koyuyor. Ankara sokak sanatının yaratıcı ismi Cobi kolektif üretim ve tavrını açıkça bizlerle paylaştı.
Fatih Balcı gerek bir akademisyen, gerekse de sokakla bağı olan bir sanatçı olarak konuyu ele aldı. Güncel sanat platformunun son yıllarda en radikal işlerini üreten isimlerinden Burak Delier kurumsallaşmış sanat cephesine, sanatın fetişleştirilmesine, sokak üzerinden geleceğe yönelik öneriler de sunarak önemli eleştiriler getirdi. Sürrealist Londra Eylem Grubu da, Burak ile benzer bir noktadan yola çıkıp sanat kavramının fetişleştirilmesine savaş açıp, aktivist ruha çağrı yapıyor. Ayşe Özkan ise Türkiye de yaşayan, üreten bir sürrealist olarak bakışını ortaya koyuyor.
Bu soruşturmalara ek olarak dostumuz Cemal Akyüz’ün sokak sanatı kısa sözlüğü, dosyamızda da tartışılan sokağın sanatı için yoldan çıkmış manifesto ve ilk kez gün ışığına çıkacak bir çok özgün sokak üretimi dosyamız aracılığı ile sizlerle buluşacak.
Tanınan ve sevilen uluslar arası sanat sabotajcısı Banksy’nin pratiği, exociti/radikalart gibi legal sokakta sanat pratikleri, popüler kültürün son yıllarda sokak sanatına ilgisi de soruşturmamızda öne çıkan başlıklardan.

Bir Özgürleşme Alanı Olarak Sokak
Kültürel hegemonya çoktandır tarihi tersinden okuyanların elinde. Kalıplaşmış yollar, bir birinin tekrarına dönüşmüş pratikler, sansürün yanında oto-sansür, durmadan akan hayat ile git gide açılan devasa bir uçurum.
Bu kültürel iklimde sokakta ya da sokağa yakın, sokağın soluğuyla üreten yaratıcıları bir araya getiren, canlı bir dosya oluşturmaya çalıştık. Tarihi düzünden okuyan ve bu güne dair Gerçek’in diliyle konuşabilecek, yamuk bakmasını bilecek bir bilincin gelişimine katkı çabasıyla.
Bu yüzden bu soruşturmada sokak ile sanat, sanat ile hayata dair bir çok kombinasyon bulacaksınız. Çatışmaları, karşıtlıkları, merkez kaç’ları hesaba katan ve buradan farklı seslerin armonisine ulaşmaya, bütün olmaya çalışmadan, farklılıkları bir birine eklemleyerek ilereleyen bir arzu politikası ile karşılaşacaksınız. Akademi ile sokak, duvar ile düş, müze ile sprey boya, edebiyat ile sokak, gerçek ile gerçeküstü, fanzin ile sokak tiyatrosu en dağınık örgütlenme formuyla yan yana.
Mutlaka eksikleri, çağrımızın yanıtsız kaldığı durumlar ya da Siya Siya Bend gibi ulaşamadığımız dostlar oldu.

Sonuç Yerine
Donuk, durağan, yapılmış olması için yapılan bir işlik oluşturmak istemedik. Bu yüzden mezarlarından kalkmış, gündelik hayatı taciz eden zombilerden kurulu bir harlem takımı ile karşınıza geldik.Hayaletlerin hep geri döneceğine ve gündelik hayatımıza damga vuracak, tuhaf izler bırakabileceğine inanarak.
Bu hiper-tex’in yada interaktif dosyanın kendisi bir güncel sanat faaliyeti, hayata dair bir aktivist çaba olarak tasarlandı. Fotoğrafından, kolajına, söyleşisinden metnine bu güne ve yarına dair sokaktan, muhalefetten, mutant formlardan yola çıkan, yolları yıkan bir bakış ile biçimlendirildi.
Aksak ritimli bir sokak korosu ya da Ece ustanın diliyle bir çeşit Dinar Bandosu… Yani hem bayrak, hem de davul…
Ve sözcükler tıka basa dolu olduğundan, daha fazla hayat!
A. Breton

Rafet Arslan
Mart 2007

Tesmeralsekdiz-sayı 1/ Sokak Sanatı dosyası (Sürrealist sokak mülakatı)


Rafet Arslan-sürrealist metinler üreten biri olarak,sokak sanatı denilince senin zihninde uyananlar nedir?
Ayşe Özkan-Sokak sanatı deyince zihnime ütopik görüntüler ve yazılar geliyor. Aslında ütopyaların içimizde, şehrimizde olduğu ve bu görüntü ve yazılarla karşılaştığımızda hiçbir ütopyanın hayal olmadığı kanıtları gözlerimizin önüne seriliyor. Kapitalist bir dünyada yaşadığımız göz önüne alınırsa basın sektörünün araçları sistem içi bakış açılarının meşrulaştırılmasını sağlıyor. Galerilerde ya da yasal düzenlemelerle yapılan bütün etkinlikler her ne kadar karşı bir tavır da sergileseler sanat camiasında kabul görüyor ve sistemin içine giriyor. Sokakta yapılan işler doğası gereği onaylanmaya ya da sistem içine girmeye ihtiyaç duymuyor. Sanat eylemcileri işlerini doğrudan ifade edebiliyor. Ayrıca sokağı kullanabiliyor, gerek görsel gerek yazılı gereçlerle imgelenimlerini yansıtabiliyor. Tabii burada sokağı bir malzeme, ürün yaratabilecek bir yenilik merkezi olarak da görebiliriz. Devamlı değişen, devamlı duran ve içinde yer aldığımız bir malzeme, değişim yapısı.

R.A-w.benjamin avrupalı aydının son fotoğrafı:sürrealizm makalesinde sürealizm ile sokak arasında güçlü bir tinsel bağ kurar. bu bağ hakkında ne demek istersin?
A.Ö.-Benin anladığım kadarıyla Benjamin’in istediği sivil sanat, bu noktada sürrealistler sivil sanat oluşumunun yapı taşlarını oluşturuyor. Sürrealizmin temeli olan kolektif çalışma sokak sanatçılarının işlerini çözümleyecek en önemli unsurlardan biri olarak elimizde bulunuyor, kolektif çalışmayı hem bir yöntem hem de eylem olarak görürsek Benjamin’in şu sözlerini daha iyi kavrayabiliriz belki: “Dünyanın örgüsü içinde düş, bireyselliği çürük bir düş gibi yerinden oynatır.” Benjamin sürrealistleri “devrimin manevi evlatları” (kapitalist topluma karşı yapılan) olarak görüyor. Örneğin Benjamin bu makelesinde şehir ve aşk ilişkisini, devrimci bir deneyim bakış açısıyla çok açık ifade eder: “Breton ve Nadja büyük kentlerin işçi mahallelerinde yaşadığımız her şeyi… devrimci bir eyleme olmasa da devrimci bir deneyime dönüştüren aşıklardır. Onlar, bu şeylerde gizlenen ‘atmosferin’ muazzam gücünü patlama noktasına getirirler.” Bu yazıda da belirtildiği gibi mahremiyet önceleri aristokratlara özgü bir değerdi, zaman geçtikçe sonradan görme küçük burjuvaların derdi oldu. Sanat ürünlerinin iç mekanlarda sergilenmesi ve yapılması akla bu mahremiyet duygusunu getiriyor. Bunun karşısına da sokak sanatını koymak pekala mümkün.

R.A.-ülkemizde senin de metinlerini verdiğin düzensiz dışında sürrealizm, tekil üretimler bazında kalsa da, küre çapında bir çok güçlü sürrealist grup var. sürrealist sanatçıların geçmişten bu güne sokak partikleri hakkında bize neler söylersin?
A.Ö.-Sürrealist sanatçıların geçmişten günümüze sokak pratikleri konusunda tam bir bilgim yok açıkçası, tüm bunlar ayrıntılı bir araştırmayı gerektiriyor. Ama günümüzde, senin de bildiğin ve takip ettiğin gibi aktif ve kolektif çalışmalar yapan yurtdışında çeşitli sürrealist gruplar var. Bunlar işlerini grafiti, fotograf, sürrealist metin yapılarıyla internet üzerinde ya da kolektik sunumlarla dışa açabiliyorlar. Londra Sürrealist Eylem Grubunun şehirle oynadıkları bir oyunu örnek vermek istiyorum. Grubun sözcüsü Merl’in anlattığına göre oyun çok basit bir oyun ve grubun en severek oynadığı oyunlardan. Tek yapılması gereken sokağa çıkmak, kaya havuzları aramak ve buradaki fauna ve florayı kaydetmek. Söylendiği üzere kaya havuzunun ne olduğuna karar vermek oyunculara bağlı-içlerinde hiç su bulunmayabilir. Şehrin değişik yerlerindeki değişik türdeki kaya havuzları karşılaştırılabiliyor ya da aynı yere farklı zamanlarda farklı koşullarda gidilebiliyor ve nasıl değiştikleri kaydediliyor. Böylece sokakların şiirsel değişimini yaratıyorsunuz.

ŞEHİRSEL KAYA HAVUZU
Paul Cowdell.tarafından tasarlanmış bir oyun
(fotoğraf Merl)

R.A-exotici örneğindeki gibi güncel sanat üretiminde bilinen sanatçı ve küratörlerin ürettiği legal sokak sanatı projeleri ile gerçek sokak sanatçılarının illegal üretimleri arasında; sence ne gibi çakışmalar ve ayrılıklar var?
A.Ö-En basitinden söylemek gerekirse mahrem ya da kapalı bir mekanda gerçekleştirileceği söylenen aslında olmayan bir sergi, güncel basın yayın organlarınca duyuruluyor ve meşrulaştırılıyor ya da legalleştiriliyor. Burada söylemek istediğim yapılan ya da yapılmayan iş izleyicisiyle karşı karşıya gelmeden önce bir eleme ya da değerlendirme sürecinden geçiyor. Bu da insanların algı süreçlerini etkiliyor. Bana illegal üretimler sokak sanatının üretim aşamasında daha doğal bir süreç gibi geliyor. İzleyici açısından düşündüğümüzde legal sokak sanatı projeleri ya da illegal sokak sanatı projelerinin etkileri kişiden kişiye muhakkak farklar yaratacaktır. Sanatçının ötesinde planlanan bir projeyle, bununla legal demek istiyorum sanatçının birebir kolektif tasarladığı bir proje arasında tabii ki farklar var. İllegal sokak sanatı projeleri çok daha özgür, düş gücü yüksek ürünler ve izleyiciler çıkartacaktır.

R.A.-son dönemde popüler kültürün sokak sanatına ilgisi, radikal bir kanalın evcilleştirilmesi yada içinin boşaltılması riskini taşıyor mu?
A.Ö.-Popüler kültürün bir rezalet olduğu ülkemizde, eğer popüler kültürde bu işlere katkıda bulunabilirse ne büyük mutluluk.

R.A-şubat 2006 tarihli 'sokağın sanatı için yoldan çıkmış manifesto' küresel ölçekli street art mantığından farklı vurgulara sahipti. sence sokağın sanatı, tamamen piyasa çarklarına takılmış güncel sanat dünyasında alternatif bir yangın çıkışı oluşturabilir mi?
A.Ö.-Oluşturabilir, oluşturmalıdır. Kolektif çalışma, sınır tanımayan düş gücüyle üretilmiş işler piyasa çarklarına takılmış yerinde duran emtiaya dönüşmüş işlerin karşısında aktivist bir tavırla duruyor. Bu da sokak sanatını ister istemez farklı platformlara taşıyacaktır. Gün gelir sokak sanatı merkezileşir, kabul görür, kendi içinde tıkanır, o zaman alternatif sanat formları doğar. Sanat zaten özgürleştiği için de bu biçimlerin piyasa çarklarına takılı ya da takılı olmaması sorun taşımaz.
Mart 2007

Tesmeralsekdiz-sayı 1/ Sokak Sanatı dosyası (CİNS mülakat)


RafetArslan- sokak sanatı deyince sen ne anlıyorsun, senin kişisel dünyada kapladığı yer nedir?
Cins- 'sokak sanatı' kavramı bana sokaklar kadar uçsuz bucaksız ve karışık geliyor..hayatı algılayışla bu kavram genişler gider bence.. ama benim uygulamalarım doğrultusunda konuşmam gerekirse sokak ruhunu taşıyan, yaşayan veya yaşanmışlığı olan ,sokak için yapılan ve sokaktakilerle iletişime geçebilen hertürlü yerleştirme anı veya sonrasıdır.. malesef benim hayatımda en öncelikli şey bu değil (uygulama aşaması
olarak)..ama beni nekadar mutlu ettiğini bildiğim, hergün takip edip kafamın içinde dolaşan birşey..

R.A- güzel sanatlar eğitim alan bir insan olarak neden legal alanlar dışında sanat üretiyorsun?
Cins- belkide bu eğitimi aldığım için:).. malum sanat 'piyasası'
,heycansızlık ve
sürekli birşeyler için bekleme kendini pazarlama çabası..
illegal aksiyonda kendini minicik hissettiğin kalabalık sokaklarda gece tek başına veya dostlarınla beraber ertesi günkü o kalabalık hale birşeyler bırakıyorsun..samimi birşey.. özellikle iletişim kısmı önemli bence..sonuçta yapılan şeyler direkt
olarak insanlarla buluşuyor.. yaptığım şeyleri ertesi gün görememek başlarda sinirimi bozardı artık gülüyorum.. demek ki birşekilde yerini buluyor, bir tepkiye maruz kalıyor..:)

R.A- aslında ben az çok üretim serüvenini biliyorum..aslında çok yönlü bir üretimin var sokakta wheatepaste, greffiti, sticker, kolajlar yapmaktasın. çalışmalarından ve yöntemlerinden bize biraz bahsetsen?
Cins- aslında benim kendimi belli bi teknikte ilerletme ismimi duyurma gibi bir kaygım yok .. aklıma sokakta hoş veya anlamlı durabilecek bir şablon fikri gelirse kesiorum yapıyorum, yada aynı şekilde bi çizimimin gidip çıktısını alıyorum yapıştırıyorum.. yada sadece çıkıp sokağa sprayle birşeyler çiziyorum yazılar yazıyorum..kısacası aksiyon hali, birşey paylaşma-anlatma
beni çeken..keşke daha fazla yoğunlaşıp vakit ayırabilsem..

R.A- exotici örneğindeki gibi güncel sanat üretimindebilinen santçı ve küratörlerin ürettiği legal sokak sanatı projeleri ile gerçek sokak santçılarının illegal üretimleri arasında ne gibi çakışmalar ve ayrılıklar var?
Cins- açıkcası exotici yi sadece duydum çok araştıramadım.. ama böyle aktiviteleri yurtdışındada görüyoruz yerini bulan güzel organizasyonlar oluyor ama tabi bunları düzenliyenlerin ve katılanların düşüncelerini, sonucundaki arayışlarını bilmek zor.. dışarıdan bakıldığında aslında birçok konuda çakışır hatta ayrılık bile olmaz izleyici gözünde.. ama illegaldeki ruh hali temel ayrılıktır bence..

R.A- son dönemde popüler kültürün sokak sanatına ilgisi, radikal bir kanalın evcilleştirilmesi yada içinin boşaltılması riskini taşıyor mu?
Cins- ne fena ki taşıyor.. bunu yaratanlar için yeni ve dinamik bir pazar(aslında karşılarında gördükleri için bu olayı).. kullanabilcekleri kadar kullanıcaklarını tahmin edioyorum, biliyorum.. hele bence türkiyedeki (özellikle büyük kentlerdeki) bizim kuşak için güzel bi yem.. oturmamış
bi kültürün direkt olarak popüler yüzleriyle tanı(şıyoruz)şıcaklar ve bunun getirisi tüketimden öteye gitmiyecek diye düşünüorum, hatta görmeye bile başladım..benim fikrim evcilleştirilme olayına karşı olan bi akımı evcilleştirmeleri olanaksızdır.. ama onlar görünürde istediklerini elde
edicekler.. mtv ye hayır demenin popülerliği getirdiği bi zamanda yaşıyoruz.. butür kavramlar yerine içimizle savaşmalıyız ki sonuçlar samimi olsun.. şahsen sokağa çıkıp birşeyler yaptığımda evde huzurlu uyuyorum..bunu kaybetmek istemem izin vermem!.. kendimi bu konuda yalnız
hissetmiyorum..

R.A- şubat 2006 tarihli 'sokağın sanatı için yoldan çıkmış manifesto'yu destekliyenlerdensin. ki bu yaklaşım küresel ölçekli street art mantığından farklı vurgulara sahipti. sence; sokağın sanatı, tamamen piyasa çarklarına takılmış güncel sanat dünyasında alternatif bir kanal oluşturabilir mi?
Cins- aslında bu kanal zaten varolan birşeydi.. sadece kişisel olarak yalnız başımıza içinden çıkmayı beceremediğimiz birşeydi.. benim bu manifestoyu desteklememin sebebi okuduğumda içimde oluşan garip bir güç hissiydi.. bazı geriye itmeye çalıştığım düşüncelerimin duygularımın kesişmesi tekrar ayağa kalkması gibi..yalnız hissetmemek bu sanırım.. destek verenlerle güçleniceğini biliyorum.. böyle umuyorum..
nisan 2007

Düzensiz'in Estaramoz Uluslararası Sergi Değerlendirmesi


68 yenilgisi ardından özgürlükçü hareketin boşalttığı bir çok alanda neo-liberalizmin kültürel hegemonyası güç kazandı. Bireyciliğin, hırsın, bencilliğin, medyatikliğin egemen olduğu düşünsel iklimde dayanışma, paylaşım, güç birliği gibi değerler ciddi hasarlar gördü. Seattle protestoları ile başlayıp, son 10 yılda yoğunlaşan alternatif küresel hareket sermeyenin ve mafyanın küreselleşmesine karşı özgürleşmeci bir alternatif sundu. İnternet gibi teknolojik imkanların ötesinde iletişim, dayanışma, güç birliği, paylaşım gibi değerler bu aktivist dalga ile yeni ve canlı biçimlerle hayatımıza girdi. Artık Meksika’nın Oxaca eyaletindeki bir baskı tüm dünyada sadece duyulmakla kalmıyor, tüm dünyadaki aktivistler tepki ve dayanışma kampanyaları örgütleyen bir dinamizme ve bağlantı ağlarına sahipti. Özellikle küresel anlamda hortlatılan ırkçılığa karşı da bu çabalar büyük önem arz ediyor.

Alternatif küreselleşmeci hareketin bir çoğumuz için yeni gözüken bu uluslararası iletişim, etkileşim ve dayanışma ağının oldukça eski bir örneğini yaklaşık 80 yıldır Sürrealist topluluklar arasında yaşanmakta. 1924’teki ilk manifestodan itibaren Sürrealizm tinsel bir tavır, sanat yada hayat biçimi olmak yanında uluslararası bir harekette oldu. 20 yüzyılın ortalarında her biri kendi içinde bağımsız olsa da Meksika’dan Mısır’a, Çekoslovakya’dan Haiti’ye uluslararası dostluk, dayanışma, kolektif üretim ve hareket olarak varola geldi.

Sürrealist eylem grupları dünyanın dört bir köşesinde hala sanatları, eylemleri, karnavalları ile var olmaktalar. Chicago Sürrealist Grup, şehirlerinddeki1992 ayaklanması sırasında isyanın karnavalı çağrısıyla sokaklardaydı. Ekim 2005 Fransa banliyö ayaklanmasında Sürrealist Londra Eylem Grubu yanında, ülkemizden Düzensiz adlı özgür mecmua da isyana destek vermişti.

Türkiye de açık yada kapalı bir Sürrealist grup hiç olmamıştı, bunun yanında tek tek sanatçılardan bile bahsetmek zordu. Son yıllarda Düzensiz, sokak sanatçılarını, dadaistleri, durumcuları, art brut çalışmalarını yapanları 21. yüz yıla özgü, güncel, üretken, aktivist bir Sürrealizm anlayışı ile bir araya getirmeye uğraşıyor.

Önce İzmir ile başlayıp, ülkemizin bir çok yerinde değişik seslerle buluşan bu çaba son günlerde uluslararası Sürrealist gruplarında ilgi ve desteğine mahzar. Sürrealist Londra Eylem Grubu ile karşılıklı mülakatlar (http://robberbridegroom.blogspot.com/) ve ardından Portekiz Sürrealist gruptan gelen davet mektubu ile gelişen bir süreç.


Kısa süre önce kaybettiğimiz Portekiz Sürrealizminin kurucusu şair/ressam Mario Cesariny’nin anısına Estremos şehrinde yapılacak etkinliklere etkinliklere Türkiyeli Sürrealistleri temsilen Düzensiz davet edildi. Carlos Martins’in Portekiz Sürrealist Hareket adına yaptığı bu çağrı, ülkemizde üretim yapan bir çok sanatçı ve grup ile paylaşıldı. Sürrealist yapıtlarla, sokak sanatı örneklerinin birlikte yer aldığı İzmir, İstanbul ve Ankara’dan dostların üretimleri ile Portekiz’deki etkinlikte Türkiye de yer aldı.
Şiir ve metinleriyle Gözde Genç, Ali Kartal, Cemal Akyüz , Ayşe Özkan, Rafet Arslan; resim, kolaj ve graffitileriyle Erman Akçay, Bora Akıncıtürk, Çağrı Küçüksayraç, Turbo Portekiz’e ülkemizden ulaşan yaratıcılardı.

Özellikle son dönemde ülkemizi dünyadan izole etmeye çalışan karanlık yaklaşımların ön plana çıkarıldığı bir dönemde, Anadolu’nun topraklarında büyüyen düşler, sokaklarımızın özgür seslerinin tek yürek olup, Portekizli dostlar ile kucaklaştılar. Mevlana’ların Bedreddin’lerin yeşerdiği bu coğrafya; kin ve düşmanlığın değil, dostluluğun, kardeşliğin temsilcisi olmak için uğraş gösterecektir.
Rafet Arslan

Portekiz Sürrealist Hareketinin "Cesariny'ye Kartpostal" Davet Mektubu


Türkiyeli sürrealist arkadaşlar ve meslektaşlar

Robberbridgeroom bloğunda Düzensiz blog hakkındaki referansı gördük ve size bu daveti iletmek istedik (özür dileriz, maalesef İngilizce).


http://surrealisteylemturkiye.blogspot.com/2007/12/setten-hemen-nceki-srreal-durum.html
Muhtemelen, bildiğiniz gibi, şair ve yazar Portekizli sürrealist arkadaşımız(yoldaşımız) Mário Cesariny Kasım’ın 26'sında aniden öldü.

Bazı Portekizli sürrealist arkadaşlar ve diğer yoldaşlar bilerek cenazesine katılmadılar ama bunun yerine (şair Nicolau Saião'nun teklifinden sonra), Mário'nun bazı çalışmaları ve her yerden katılacak pek çok sanatçının özellikle kişilerin, grupların ve sürrealist akımdan (sanat galerileri yok) eserleriyle "Mário Cesariny'ye Mektuplar" adında bir "sürrealist yeniden toplanma" organize etmeye karar verdiler.
Bu yeniden toplanmada değişik periodlara ayrılan değişik etkinlikleri var, Mario Cesariny ve bugünlerdeki sürrealizm üstüne tartışmalar ve konferanslar, "Estremoz'un gerçeküstücülükteki şairleri" adlı bir kitap ve Estremoz müzesinde olacak olan iki eşzamanlı sergi (Estremoz, Portekiz’in kırsal kesiminde, Alentejo bölgesinde, küçük bir şehir), sergi Mart 4 - Nisan 1 2007 tarihlidir.

Çalışmaların müzeye ulaşım tarihi şubatın 19'una kadardır.

Size tüm saygımla söylemek istediğim bu olaya sempatinizi ve eğer mümkünse, çalışmalarınızı göndermeniz ve diğer arkadaşlarınıza mesajımı yönlendirmeniz - şiirleri, çizimleri ya da resimleri (çerçeveli olmasın), doğrudan müze koordinatörü/organizatörü ve yöneticisi bay Hugo Guerreiro'ya göndermeniz:

Dr. Hugo Guerreiro
Museu Municipal (bu galiba müze sorumlusu gibi bir şey) prof. Joaquim Vermelho
Largo D. Dinis
7100 Estremoz Portugal

Bunun dışında eğer etkinliklerinizle ilgili kişisel mektuplarınızı ya da dökümalarınızı, lütfen bana gönderin:

Carlos Martins
Rua Sebastião de Gama, lote 1562
Quinta do Conde 1
2975-297 Quinta do Conde Portugal

Ayrıca bir kaç fotoğraf ekliyorum (bir tanesi Mário'dan ve diğerleri Estremoz’la, müzesiyle ve aktiviteleriyle ilgili).

Özür dilerim şunu söylemeyi unuttum: çalışmalar çerçevesiz gönderilmeli çünkü müze onları kendisi çerçeveletecek. Ayrıca, müze posta giderlerini karşılayacaktır(çift yönlü karşılayacak, alım ve geri gönderimi), ve eğer Portekiz’e, sergiyi görmek için gelirseniz, Estremoz’da ya da çevresindeki konaklama ve yeme içme harcamalarını da karşılayacaktır.

İşbirliğiniz ve projeye yapacağınız yardımlar için teşekkür ederiz.

En sıcak selamlarla
Carlos Martins, Ana Santos, Nicolau Saião
Portekiz sürrealist hareketi

P.S. bu postanın bir kopyası diğer yoldaşlara ve arkadaşlara gönderilmiştir.

Türk Sanatçılar Sürrealizmin Devleriyle Birlikte


Düzensiz'in aldığı davetle genç yaratıcılıların katıldığı 21. yüzyılın ilk büyük Sürrealist sergisi "Mario Cesarny'ye Karpostal" sergisi ile ilgili Cemal Akyüz'ün haberi 27 Mart 2007 tarihinde radikal gazetesinde çıkmıştır...


ESTREMOZ - Portekiz sürrealist hareketini 1947 yılında kuran Portekizli şair ve ressam Mario Cesariny, Kasım 2006'da 83 yaşında öldü. Sürrealist Manifesto'nun yazarı Andre Breton'la 1947 yılında Paris'te tanışan şair ondan çok etkilenmiş, Portekiz'in en özgün ve kışkırtıcı şairlerinden biri olarak bu ülkede sürrealizmin öncüsü olmuştu. Çok iyi bir ressam da olan Cesariny için sanat ve edebiyat sadece politik sistemin değil hayatın da şeklini değiştirme gücüne sahipti. 21. Yüzyıl sürrealizminin Portekiz temsilcisi ressam Carlos Martins, underground Türk sürralist hareketine Rafet Arslan'ın Düzensiz adlı dergisi sayesinde ulaştı ve onları Mario Cesariny'ye Kartpostal adlı sergiye davet etti.

21. yüzyılın ilk büyük Sürrealist sergisi olarak tanımlanabilecek bu sergi, Mario Cesariny anısına 4 Mart-1 Nisan 2007 tarihleri arasında Portekiz'in Estremoz şehrinde gerçekleştiriliyor. Hepsi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu ya da öğrencisi olan 4 ressam/sokak sanatçısı Çağrı Küçüksayraç, Bora Akıncıtürk, Erman Akçay, Tunç Dindaş (Turbo), gerçeküstü ve dadaist resimleriyle, Rafet Arslan, Ayşe Özkan, Gözde Genç, Cemal Akyüz ve Ali Kartal'da yazılarıyla sergiye katıldılar.

Sergide, Mario Cesariny'nin yanısıra, M·rio Henrique Leiria, Cruzeiro Seixas, Jorge Vieira, Noemia Cruz, Timothy Johnson, Jan Svankmajer gibi pek çok önemli sanatçının yapıtları yer alıyor. Sergi ruhunu, sanatın metalaştırılmasına sıkı bir muhalefet yürüten Portekiz sürrealist hareketinden alıyor. Sergiye Türkiye'den katılan yazarlar 1980 öncesi, ressamlar ise Turbo hariç 1980 sonrası doğumlu. Seslerini yeraltı fanzinleri Düzensiz, Albemuth ve Tesmeralsekdiz'le duyuruyorlar; İzmir, İstanbul, Almanya ve Hollanda'da genellikle sokak sanatı temalı ortak sergilere katıldılar.
Dünyada bir asır önce başlayan sürrealizm ve dadaizmi, ham sanat ve sokak sanatı ile birleştiren ekibin Mario Cesariny'ye açık mektubu da Portekiz'de Portekizce ve İngilizce olarak tüm dünyaya sunuldu.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=216877

Mario Cesariny'ye Kartpostal (metinler)


Sevgili Mario Cesariny;

Bu satırları seni tanıma fırsatı bulamadan yazıyorum, ey sonsuzluk ile kucaklaşmış yoldaşım. Kulağı tetikte, tank seslerini bekleyen bir ülkede.

Kan durmaz akarken, umut hiç bu kadar aptal avuntusu hale gelmemişken. Düşünki salazar , karanlık yani gece de hiç karanfil kokusu yok…Manuel Tiago ama ‘yarın bizim’ değil yoldaşlar.
Geceye karşı Miro’ya sığınıyorum bu yüzden, bir zarf döşenmiş üzerinde ‘foto’ yazıyor, mavi lekeli bir ağıt, yok olan insanlığımıza ve haykırıyor ‘düşlerimin rengi bu!’… Matta yeniden ölüyor Rosenberg’lerle arzunun türküsünü söyleyerek…Ve sözcükler var senin dilinde, kayıp sözcükler, sızı gibi okunamayan sözcükler var hala…beyin patlarken, boşluk, kocaman boşluk… ruhlarımızın ırzına geçen faşizm…

Az ötede Rimbaud 1871 yada Paris ‘cehennem hıçkırıklarının’ dizelerini okuyorum… Eluard, düşün kap karanlık; barikatların değil ‘bıçakların gecesi’ ya da ‘kristal gece’… ama;

Ölüm yenildi,
Bir çocuk çıktı yıkıntılardan,
Silindi arkasındaki yıkıntılarıyla gece…

Yıl 2007 gezegen dünya, ölesiye susadık sevgiye ama gece kaplıyor, içuzayımızı, tüm yokumuzu varımızı. Van Gogh’a kulağını kestiren, elini pişirten gece.. Ve Nerval, hala sallanıyor arzusu elektrik direklerinde. Sade hala Bastille de, Germania Berton ölüme mahkum, Ulrike yediyüz bilmem kaçıncı hücrede?

Bulutlardan heykel sunamıyorum , bir fare cesedinde kosmosun filizini görebilen sana. Sadece yıkımlardan dizeler geliyor elimden, kırık, dökük, ölürcesine…

Ama bu toprakta da umut var. Yüz yıllar öncesinden ‘en el hak’ diyen Hallac-ı Mansur var, ‘yarin yanağından gayri her şeyde hep beraber’ diyen Bedreddin’ler var. Rakı şişesinde balık olmak isteyen Orhan Veli’ler var, ‘şiirimiz karadır abiler’ diyen Ece Ayhan’larımız var.

Karanlık değil erosun hakimiyetinde ,sözcüklerin susturulmadığı özgürce sevişebildiği bir dünyamız da olacak. Bu yüzden seni ‘elveda’ değil merhaba diyerek, sonsuzluğa uğurluyoruz Mario kardeşim.
Rafet Arslan

EGO
All the egos dwindle
On the flesh souls
Swinging flamboyant
To the center of power
Bodies devour each other
Until the end of themselves
Creation of thought
under the power of innocence
O psychic species
Would you gather together
With the desire of dreams!


Ayse Ozkan

EGO
Bütün egolar küçülüyor
Et ruhlarda
Sallanarak gösterişle
Gücün merkezine
Bedenler birbirini yutuyor
Kendilerinin sonuna kadar
Düşüncenin yaratılması
Masumiyetin altında
Ey psişik türler
Neden toplanmıyosunuz
Düşlerin arzusuyla

Ayşe Özkan


Çöl ve yazgı

Yazgı kol gezdiğinde
Düşün sarkacı oynamıyor

Çölün sahipsiz kucağında

Yokluk bağırıyor

Göğe aksediyor ateş kızılı

Uzun bacaklı filin gizleyemediği yılan

Zehrini saklıyor vurmak için

Sarı çölde zaman koparken

Sanrılar yutuyor insan

Vurunca zehir yazgıya

Sarıyor tümüyle her insanı

Çöl durgun hiçliğe akıyor

Yazgı bağışlanmayı bekliyor

Ayşe Özkan

Desert and fate
Once fate reigns
The pendelum of dream does not move
İn the bossom of disembodied desert
Emptiness cries
Blaze red reaches the sky
Without concealing himself
behind the long-legged elephant
snake is seizing his poison to bite
time is breaking off the yellow desert
bodies are devouring hallucinations
once poison bites fate
it surrounds all people
desert stands stil flowing toward emptiness
fate is waiting for forgiveness


Ayşe Özkan




CATNESS

Some body in urgency to be fed understands catness: the temptation to close the face to a most delicios piece of the universe, the need to put it within the aching emptiness in the body, at any cost.
Gözde Genç

Kedilik

Şiddetle doyurulma ihtiyacı çeken kediliği anlar: yüzünü evrenin en leziz bir parçasına yaklaştırabilmek arzusu, bedeli ne olursa olsun, onu içindeki zonklayan boşluğa koymak ihtiyacı...

Gözde Genç